Müslümanlar olarak gerçekleştirmemiz gereken en üst gayemizin ne olması gerektiği açıkça bellidir. Kendi inancımız olan İslami ilkeleri hayatımızın her alanına hakim kılmaya çalışmalı ve bunun için gayret göstermeli ve sonucunda kendimize ait adaletli medeniyetimizi hem kendimize hem de insanlığa yaşatmalıyız. Hayatımızın ekonomisi, siyaseti, yönetimi, eğitimi, ahlakı, kent yapısı vs. tüm düzeni vahye dayalı İslami ilkelere göre düzenlendiğinde ortaya çıkan medeniyet güzeldir ve İslam medeniyetidir. Bu da bizi dünya ve ahirette esenliğe ve mutluluğa kavuşturur.
Bazı düşünürlerimiz ve yöneticilerimiz batı ve doğu toplumlarının kavramlarının hayatımıza etkin bir şekilde yer aldığını ve kendi İslami değerlerimizi hayatımıza hakim kılmakta zorluk çekildiğini belirtmektedirler. Bunlara birkaç bariz örnek verirsek ; faizin bir hayat gerçeği olduğu gibi bir hata , İnsan haklarının sadece batı toplumlarında daha eksiksiz bulunduğu gibi eksik bir düşünce, batı toplumlarıyla birleşmek gibi yanlış bir yol savunulmaktadır.
Bu tip düşünceler biz Müslümanları yanlış hedefe sürüklemekte ve dinimize göre kurmak istediğimiz dünyamız için yaptığımız mücadelemize büyük darbe vurmaktadır. Gösterdiğimiz çabaları zorlaştırmaktadır. Kendi medeni kavramlarla kurumlar gerçekleştiremeyiz ve kurumları İslam’a göre oluşturamayız dersek; tabi ki İslami dinini ve düzeni hayatımıza yerleştiremeyiz ve İslami medeniyetimizi meydana çıkaramayız. Bu tip eksik anlayışları kaldırmak gerekir.
Hayatın her döneminde İslami ilkelere göre yaşayabiliriz. İslam’ın kavramlarını hayatımıza yansıtabiliriz. Bunun için her alanda gayretlerimizi yükseltmeli; çalışmaları artırmalıyız. Toplumumuzu böylece sağlıklı bir yaşama yerleştiririz. Yüce Rabbimiz bizlere kitabında şöyle buyurmaktadır. “ sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler nede Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar. Deki ; gerçekten de Allah’ın hidayeti hidayetin aslıdır. Şanım hakkı için sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra kalkıp ta onların arzu ve heveslerine uyacak olursan sana Allahtan ne bir dost bulunur nede bir yardımcı.” ( Bakara 120 )
Müslüman olarak bilimsel gerçekleri Re4sülullahın “ Hikmet ilim müminin yitik malıdır nerede bulursa alır.” ( tirmizi ilim19) “Allah’ım faydasız ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten, ve kabul olmayan duadan sana sığınırım “ ( Müslim zikir ) nasihatleriyle değerlendirir ve kendi ilkelerimizi etkin bir şekilde yaşamanın yanında diğer toplumların çalışmalarından faydalı olanları da değerlendirip İslam’a ve Rabbimizin rızasına uygun bir hayat ortaya koymalıyız. Böylece yeni ve güzel bir İslam medeniyeti ortaya konur ve faizin yerine faizsiz bir ekonomi, zulmün ve sömürünün yerine adaletli bir yönetim, savaşçı bir anlayış yerine barışı arzulayan bir bakış açısı, bozulan ve çirkinleşen kent yerine huzur veren şehir yapısı vs. meydana gelir ve böylece güzel bir dünya oluşur .
İslam’ı bir medeniyetin temellerini çok güzel bir şekilde ifade etmektedir. İnsanlığa faydalı ve dünyamıza zarar vermeyen bir bilim dünyasıyla adil yönetimle faizsiz ekonomiyle, dürüst siyasi yaşamla , bozulmayan çevreyle ve maddi değerler yanında manevi kimlikle kendini ortaya koyan temiz insanlardan oluşan bir dünyadır; Müslümanlara hakikati yaşatan , diğer tüm insanlara hak yolu gösteren adil bir medeniyettir İslam medeniyeti.
Müslümanlar olarak bizler öncelikle dünyamızı güzelleştirmek için dinimizin ilkelerini hayatımıza hakim kılmalı, kendi, ailevi siyasi ve ekonomik hayatımızla , çevremizle, ülkemizle, milletimizle ve ümmetimizle ilgili kurum ve kuruluşlarımızı oluşturmalıyız. Kuran ve sünnete göre belirlenen ilahi kavramlarımıza göre siyasi, ekonomik ve sosyal kurumları oluşturmak için gayret ve çabalar göstermeli ve dünyaya örnek olmalıyız. Böylece ortaya koyacağımız güzel bir medeniyet bizleri hem dünyamızda hem de ahiretimizde kurtuluşa ve esenliğe götürür…
M. kemal MÜNİRCAN
Bu haber 1366 defa okunmuştur.